Bir çığlık duyulmuş, uzak bir coğrafyada tecelli felaketin su birikintisine düşen ilk damlası halka olup son durağına varmış. Sarsılmış adam, önündeki kayısı ağacı çiçek açmış, ruhdaşını bulmuş can gibi meyveye dönüşmüş, aniden yanmaya başlamış ağaç küle dönmüş. Derler ki önce yürekte başlar yangın, sonra bomba olur, kurşun olur, ateş olur saplanırmış en derin düşlere. Koşmuş birden ne taş ne kaya yetişir hızına, öyle deli divane; gelmiş nehrin önüne, içtiği sular kana bulanmış, bu ne yaman bir felaket her yer bir savaşın yoldaşı sanki, herkes bir sükutun derinliğinde. Yalınayak yaşlı bir kadını sarsmış omuzlarından:
-Söyle nedir buranın hali, nehir kan akar, ağaçlar meyve vermez, saat on iki güneş hala görünmez
-Sen ne bilirsin ne hesap sorarsın, anlatsam her şeyi benim gibi yaşar mısın; sor yanan evlere, ağaçlara, kuşlara
-Ne dersin sen kadın, yanmak reva mıdır bir cana; hangi kitapsız zulmeder cananlara?
Konuşmadı, kimse konuşmadı. Arkasını döndü, onlarca kişi bir tankın, onlarca kişi bir pikabın, onlarca kişi de nehrin etrafına dizilmiş aynı yere bakıyordu. Döndü baktıkları yere; evler, evler yanıyordu. Koştu hemen mavi bir bidona su doldurdu, yanan bir eve vardı, kendi eviymiş o an anladı:
-Nafiledir çabaların beyim, o ateş sönmez bir ateştir
-Ateşin yakanı olur da söndüreni olmaz mı ey gafil!
-O ateş herkesin kendi yüreğindedir, yüreği yanana su şifa verir mi?
Bıraktı bidonu, bu ne yaman felaket imiş. Gözüne bir kuzu kafası çarptı, koştu hemen oraya. Onlarca kuzunun başı bedeninden ayrılmış öylece bırakılmıştı. Kafasına dokundu bir kuzunun, dile geldi konuştu:
-Ne öyle bakarsın beyim, benden iyi midir ki halin?
-Hangi vicdansız yaptı bu zulmü, nasıl ayırmış başını bedeninden koyunu
-Beni güdenin, kol kanata gerenin eseridir; dediler ki düşmanlar yemesin, varsın başları kesilip ruhları teslim edilsin
Çöktü dizlerinin üstüne, bir dehşetin, rüya olmayacak kadar sarsıcı bir kıyametin içindeydi. Etrafına bakındı; ölen bebekler, anneler; yanan çocuklar canlandı. Kömüre dönmüş ağaçlar, kanadı kırılmış kuşlar, başları kesilmiş kuzular öylece ayaklandı. Titredi, tüm hücreleri sarsılırcasına titredi:
-Ey merhumlar nereye gidersiniz, beni de alın burayı bana cehennem edersiniz
-Herkes kendi acısını sırtlar beyim, bak senin küfen daha dolmamış, çekeceğin var daha derim
Kimse kalmadı, hiç kimse kalmadı. Yeni ağaçlar yeşerdi, diğer memletin kuşları geldi yuva yaptı.
Bir daha kuzuların başları kesilmedi; evleri yanmadı, Nehir hep berrak aktı. Dağlar, tepeler söz birliği yaptı; kimse konuşmadı, kimse anlatmadı.
Dediler ki bu felaketin bir kırıntısı düşse birinin yüreğine, ne dünyası kalır ne de ahireti.
Baktı küfesine ha doldu ha dolacak; bir serçe gördü, yüreğine dar geldi, anlattı felaketi.
Amansız ya her şey, birden yandı, günlerce yandı. Ne sular, ne topraklar yanan adama derman olmadı. Yandı, kömüre döndü; bir çocuk gibi, ağaç gibi, başı kesilmiş bir kuzu gibi, küfesi doldu, taştı
D.r Ersin Araz